loading
close
SON DAKİKALAR

Yerelleşme

Turgut Ünlü
Tarih: 13.02.2012

Türkiye; özellikle 80’li yıllardan itibaren YERELLEŞME sözcüğüyle çok sık karşılaşır oldu. Bunu, kimileri Küreselleşme ile birlikte dayatılan bir olgu olarak tanımladı, kimileri merkezi devleti parçalamak,kimileri de yerel dinamikleri harekete geçirmek olarak tanımladı. Ancak şurası bir realitedir ki YERELLEŞME ve YEREL POLİTİKALAR insanımızın yaşamına girdi. Yerel Yönetimlerin önem ve itibarı da eskiye nazaran giderek yükselmeye başladı. Öylesine ki; siyasi partilerimizin etkili siyaset yapmasının yolu yerel yönetimlerden geçmeye başladı. Yerel yönetimlerde güçlü olanlar ülke yönetiminde de ciddi söz ve karar sahibi oldular, oluyorlar. Buna koşut olarak da ülkemizde ilk ciddi yerel yönetim reformu 1984’te Büyük Şehir Belediyelerinin iki kademeli yönetim sistemini getirmeleri ile başladı.90’lardan itibaren büyük kentlere olan göçler, bunun en önemli nedenini oluşturdu. Bu göçlerle birlikte yeni doğan talepler karşılanamadı. Yol, su, elektrik, doğalgaz, kanalizasyon, okul vb. talepleri karşılayabilmek için Büyük Şehir Belediyeleri merkezden daha çok kaynak talebinde bulundu.

1980 öncesinde Belediyeler, işyeri ruhsatı vermek,çöp toplamak, temizlik gibi rutin işler yaparken,80 sonrasında göçlerle birlikte kaynak arayışı Belediyeler için kaçınılmaz oldu.

İlk düzenleme 12 Eylül 1980 askeri yönetim döneminde oldu. Mali kaynaklar artırıldı, Büyükşehir Belediyelerine merkezden imar planı ve onama gibi önemli yetki ve kaynak devri yapıldı. Bu, şehirlere büyük canlılık, doğal olarak rant getirdi. Ardından da YOLSUZLUK…

80 sonrası siyasi partiler,belediyeler yoluyla üretilen politikalara önem vermeye başladılar. ANAP’ın belediye meclis üyeleri iş adamları, elit kesimden oluştu ve yatırımlar şehir merkezlerine yapıldı. Varoşlar kendilerini dışlanmış hissedince SHP’ye döndüler. Bunların ardından RP geldi ve yerel yönetimleri en etkin RP kullandı. Sosyal yardımlar RP’ni diğerlerinden ayıran en önemli fark oldu. Kentin varoşlarında var olma çabası verenleri; var olabilmelerini destekleyen,yaşam koşullarını az da olsa iyileştirebilenlere yöneliş kaçınılmaz oldu. AKP döneminde bu durum daha da bir katmerleşti. Büyük kentler, küreselleşmiş finans merkezi haline geldi.

Sonuca baktığımızda; kentlerin hiçbir sorunu çözülmüş değil. Hatta sorunlar daha da katmerleşmiş. Ulaşım, altyapı tam bir keşmekeş. İnsanlar mutsuz. Kentin kimliği belirsiz. Küçük ve büyük ölçekli planlamadan kentler yoksun. Yolsuzluk diz boyu.Milyarlık bütçelerin karar sürecine katılan aktör sayısı çok. Bir sorun yaşandığında hesap sorulacak belirsiz.Kararların nasıl alındığı belli değil, şeffaflık yok. Yerel muhalefet alışkanlığı edinilmemiş. Kentte yaşayan insanlar nerede? TOKİ, şu an ülkenin en büyük "kentsel dönüşüm" kuruluşu. Büyük kaynaklarla yapılandırılmış durumda. Burası yerel yönetimlere değil, Başbakanlığa bağlı. Örneğin normalde belediyenin olması gereken bir arazi TOKİ’ye tahsis edilmiş… Belediyelerin bu kuruluş üzerinde kontrol mekanizması yok.

ÖNERİLER: Yerinden yönetim,yerel yönetim;son zamanlarda dünyada hızla yayılan YEŞİL BELEDİYECİLİK anlayışıyla yaygınlaştırılmalıdır. Bu anlayışın temel ilkesi;

KENTİN, KENT ve KENTLİLER İÇİN, KENTLİLERCE YÖNETİLMESİ’dir.

Yeşil Belediyecilik anlayışında;

- Kentli, tebaa değil ÖZGÜR KENTLİ’dir. Tüm kararlar özgür kentlilerin bilgi, öneri ve eleştirilerine sürekli açık tutulur ve onların üyesi bulundukları kurum ve kuruluşların demokratik katılımıyla alınır.

- Belediye işgörenlerinin mesleki onur ve bağımsızlığına saygı gösterilir, onların karar alma sürecine katkıları sağlanır.

Yeşil Belediyeciliğin olmazsa olmazları şunlardır:

- Buyurucu değil, önerici

- Baskıcı değil, ikna edici

- Kapalı değil, açık

- Ayrımcı değil, bütünleştirici

- Seçkinci değil, halkçı

- Reklamcı değil, alçakgönüllü

- Savurgan değil, tutumlu

- Tüketici değil, üretici

- Kayırıcı değil, adil

- Sorumsuz değil, bilinçli

- Çıkarcı değil, özverili

- Yıkıcı değil, kaynak yaratıcı

Yerel yönetimlerle ilgili çıkarılacak yasalar;ancak ve ancak belirtmeye çalıştığımız anlayış ve olmazsa olmazları tümüyle kapsadığında; yerel yöneticilerin kentin kendisine bir emanet olarak verildiğinin bilincinde olduğunda; Türkiye’nin önce yerelleşmede ardından merkezi düzeyde önü açılır.

Aksi durumda; yolsuzluk ve yoksulluk belasının girdabında DAHA ÇOOK debelenip dururuz.

ÜYE YORUMLARI

Yorum Yap

Facebook Yorumları